Tasarımcıların Tarzı Olmalı mı?
Mentörlük

Tasarımcıların Tarzı Olmalı mı?

Mesut Uğurlu
Mesut Uğurlu
23 Nisan 2022 12 dk. okuma

DesignGost Blog bölümü için tecrübeli yaratıcılarla 2'inci blog serisini hazırladık.
Konseptimiz ''Bir Soru Beş Cevap''. Sorumuz: Tasarımcıların tarzı olmalı mı?

Cevap 1

Ozan Karakoç / Brand Designer


Bence bu çok katmanlı bir soru. Derin düşünmeden 'olmalı' veya 'olmamalı' demek mümkün görünmüyor.

Tasarımda 'tarz', iki şekilde ele alınabilir. Birincisi, genel bir çerçeve. 

Bir tasarımcı; minimalist bir bakış açısına sahip olabilir, yalın anlatımların daha doğru ve kalıcı olduğunu düşünebilir, bu şekilde müşterisinin mesajını tüketiciye daha doğru bir biçimde aktardığına inanabilir. 

Bir diğer tasarımcı; resim sanatına duyduğu ilgiden, illüstrasyona olan eğiliminden ve bu yönde geliştirdiği yeteneğinden hareketle, resimsel yaklaşımın, marka hikayelerini daha verimli anlatabilen bir yöntem olduğu fikrini benimseyebilir.

Bu noktada, en azından belli bir deneyime sahip her tasarımcının genel bir tarzının olduğunu düşünebiliriz.

Diğer yandan; 'tarz' denince aklımıza, daha somut, tasarımlarda kullanılan araçlara ve detaylara bakarak karar verebildiğimiz bir kavramı da getirebiliriz. 

Hangi iş olursa olsun sadece degrade renk geçişlerini kullanan, sadece siyah ve beyaz ile iş üreten, İsviçre çıkışlı tasarım dilini benimseyip projelerinin tamamına yakınında Helvetica yazıtipi ailesini kullanan veya sadece Kawaii stiliyle kullanıcı arayüzü tasarlayan yaratıcıları bu kategoride değerlendirebiliriz.

Buna da 'doğru' veya 'yanlış' demeyi adil bulmuyorum. Bu, bütünüyle bir tercih meselesidir. Ancak; bilinçli olarak seçildiğinde tasarımcıya önemli faydaları olabilecekken, bilinçsiz olarak seçildiğinde ise kariyerini bile zora sokacak kadar zarar getirebilir.

Bilinçli bir tercihse; tasarımcı, tüm mesleki varlığını bu şekilde konumlandırır. İsviçre tasarım dilini benimsemişse, kimse ona çocuklara hitap eden çikolatalı bir gofretin ambalajını tasarlaması için gelmez. Kawaii stili arayüzü tasarlayan kişi, çok uluslu bir enerji şirketinden teklif almaz. Tercih, bilinçli bir kararın sonucunda yapıldığı için, bu örneklerdeki iki tasarımcı da, kaçırdıkları fırsatlardan yakınmazlar. Çünkü ne ilki gofret ambalajı yapmayı hayal etmiştir, ne de ikincisi enerji şirketinin uygulamasıyla ilgilenir. Sadece uzmanı oldukları ve keyif aldıkları işleri yaparlar. Bu kararın olası dezavantajları, maddi özgürlüğü daha geç kazanmak ve/veya yaptığı bütün işlerin birbirine fazla benzemesi riski nedeniyle zaman içinde işten sıkılmak olabilir.

Bilinçsiz bir tercihse; verdiği karardan geri dönmesi ve tutarlılığını bozması gerekebilir, bir karakter meydana getirmeye çalışırken, hiçbir karaktere sahip olmayan işler üretmeye başlayabilir ve uzun vadede farkına varmazsa, kendini, vasat bir kariyer yolculuğunun içinde bulabilir.

Özetle; tarz sahibi olmak, her tasarımcı için, doğru veya yanlış olarak etiketlenmesi adil olmayan kişisel bir tercihtir. Olumsuz sonuçlanma ihtimali olan tercihler; hiçbir genel tarzınız olmadığı için 'her şeyi' yapmaya kalkışıp hiçbirinde gerçekten iyi olamamanız, çok belirgin bir tarz belirleyerek sadece küçük bir kitleye iş yapmayı seçip bir süre sonra tatmin olmamaya başlamanız ya da ekonomik özgürlüğünüzü kazanamamanız şeklinde sıralanabilir.

Benim kişisel kariyer tercihim; kendi görsel zevkim ve algım çerçevesinde genel bir tarz belirleyip, ilhamımı ve heyecanımı doğrudan projenin kendisinden almak yönünde oldu. Çok uluslu bir enerji şirketinin marka kimliğini de tasarlayabiliyorum, çocuklara hitap eden çikolatalı bir gofretin ambalajını da... İkisinde çok farklı görsel kodlar kullanıyorum ama genel tasarım karakterimden taviz vermiyorum. Sonuçta, bütünüyle farklı görünen bu iki projeyi, bir noktada tümüyle aynı görüyorum. Marka; sektörde kendine özel bir yer edinmek, tüketicisine doğru şekilde hitap etmek, onun hayatına dokunmak ve aklında kalmak istiyor. Ben de bir tasarımcı olarak 'sorun çözüyor' ve tatmini bunda buluyorum.

Cevap 2

Erman Yılmaz / Graphic Designer

Bir grafik tasarımcı olarak devam ettirmem gereken bir ekol ya da üslüp devralmadım ama eğitim dönemiyle başlayan bir düşünme yöntemi devraldım diyebilirim. Bu yöntem yeri geldiğinde kendini de sorgulayabildiği için belli sabitlere bağlı kalmıyor, değişkenler üzeriden dönüşerek devam ediyor.

Her tasarımcının biçimsel bir tarzı olmayabilir ama bir düşünme tarzı olmalı bana kalırsa. Görsel İletişim tasarımı alanında bir tasarımcının kendi düşünme tarzını ve yöntemini oluşturması başka tasarımcıların, iletişimcilerin, akademisyenlerin işlerini incelemek, yazılarını okumak, görüşlerini dinlemekle mümkün olabilir sanırım en azından benim için bu böyle oldu.

Farklı disiplinlerdeki çalışmaları, yayınları takip etmek tasarımcıyı besleyebilir ama bu beslenmeyi görsel iletişime dönüştürebilmenin, tasarım sürecine dahil edebilmenin yöntemini öğrenmek gerekiyor

Buraya kadar bahsettiklerim tarz meselesini düşünme yöntemi üzerinden değerlendirmekti aslında. Eğer biçimsel bir tarzın gerekliliğinden bahsetmek gerekirse burada başka tasarımcılar içi kesin bir doğrum olmadığını söyleyebilirim ama içinde yaşadığım çağda, tarzlar benim için sürdürülebilir değerler değiller. Bunu kendi tasarım yaklaşımım için söyleyebilirim. Meslekle olan ilişkim, bir tasarımcı olarak dünyayı yorumlamamla da bağlantılı olduğu için bir tarzın biçimsel ve düşünsel dayatmaları arasında kalmaktan yana değilim.

Fikirlerin tipografiyle duyusal ve duygusal ifade edilme şekilleri her zaman ilgimi çekti, bu ilgi iş üretebilmemi sağladı, iş ürettikçe de yıllar içinde bir tasarım yaklaşımım oluştu. Buradan yola çıkarak kendi tasarım çözümlerimi bir tarz olarak tanımlayamam ama çok rahatlıkla bir tasarım yaklaşımı olarak tanımlayabilirim.



Cevap 3

Özlem Yılmaz / Graphic Designer & Illustrator

Bu sorunun cevabını hem bireysel hem de evrensel olarak değerlendirmek gereklidir. Grafik Tasarım diğer adıyla Görsel İletişim Tasarımı; bulunduğu toplumun ve çağın ticari ya da kültürel değerlerini aktarmakla yükümlü olan, bilginin sözlü, yazılı, görsel ya da işitsel olmak üzere çeşitli yollarla sunulduğu yaratıcı eylemlerin tümünü kapsamaktadır. 

Tarih öncesinden bu yana özellikle 20. Yüzyıldan itibaren grafik tasarım çeşitli akımlardan etkilenmiştir. Bunlar hepimizin aşina olduğu Fütürizm, De Stijl, Dada, Süprematizm, Konstrüktivizm, Kübizm, Pop Art gibi sanat akımlarıdır. Hepimiz bu sanat akımlarının ürünlerini hayranlıkla izlemiş, nasıl bir tavırla ve felsefeyle dijital ya da manuel yöntemlerle eserler ürettiklerine şahit olmuşuzdur. Bu akımlar tasarımcılar ve sanatçılar için sanatlarının felsefelerini bularak eserler üretmelerine kaynaklık etmiştir. Leonardo Da Vinci, Van Gogh, Munch, Moore, Kandisky ve sayısız isimler hem birer akım hem de birer üslup örnekleridir.

Tarzın gerekli olup olmadığına dair yorumlamalara değinmeden önce tarzı/üslubu tanımlamak gerekir. Üsluplaşmanın Türk Dil Kurumu’ndaki karşılığı “Anlatma, oluş, deyiş veya yapış biçimi, tarz.” şeklindedir. Başka bir tanımlanmada ise “Bir sanatçıya, bir çağa veya bir ülkeye özgü teknik, renk, biçimlendirme ve söyleyiş özelliği, biçem, stil”dir. Kavramın karşıladığı ifadeden hareketle üslup, sanatçının söyleyiş biçimi kısacası bilgiyi işleme yöntemidir.  Sanatçı için imza görevi görür. Nasıl ki bir yazar eserini okuyucusuna aktarmadan önce çeşitli yöntemleri deneyimleyip, kendi bilgi, duygu ve düşünceleriyle örtüşen bir tarz belirliyorsa tasarımcı için de aynı durum söz konusudur. 

Üslubun/tarzın oluşumu için uzun bir süreç gereklidir. Bunlar çağın gelişmişlik düzeyi ve olanaklarıyla ilgilidir ve tabi sanatçının “bu benim tarzım, evet ben bu tarzı kullanırken keyif alıyorum” demesiyle birlikte şekillenir. Bunlar kişinin geçmişinden bu yana maddi manevi ve kültürel tüm değerleriyle anlam kazanır. Ben bu süreci hep kuluçka sürecine benzetmişimdir. Tasarımcı gerek eğitim sürecindeki gerekse kişisel kazanımlarıyla edindiği tasarım bilgisiyle yeni bir oluşum yaratır. Burada en önemli etken kültürel unsurlar ve tasarımcının yetiştiği coğrafyadır. Çünkü her bir tasarımında tasarımcıyı tanımamızı sağlayan somut ya da sembolik öğeler görmek mümkündür. İşin içinde duygu vardır.. Bu duygular bilinçli veya bilinçsiz şekilde sanatçının eserlerinde görülür. Tasarımcı tasarımı yaparken bunlardan beslenir ancak karşı tarafın kültürel düzeyinden de haberdar olmalıdır. Aksi halde mesaj iletilmeyebilir.

  Üslup deyince aklıma yıllardır profesyonelce taşıdığı kimliğiyle sanat camiasında kendini hem ulusal hem de uluslararası anlamda tanıtmış olan sevgili Gürbüz Doğan Ekşioğlu gelir. Gürbüz Doğan Ekşioğlu’nun sanat anlayışı üzerine birçok konuşmasını dinlemişimdir. Kendisini illüstrasyon sanatçısı, grafik sanatçısı, karikatürist gibi çeşitli sıfatlarla tanımlamak mümkündür. Sanatla ilgili her zaman haklı konuşmaları vardır. Sanat için “Bu bir süreçtir.. Sanatçının ilk 20 yılı çok zor geçmiştir.. Sanatçının topluma karşı bir tavrı olmalıdır..”. şeklindedir. Her bir konuşmasında yolun başında olan biri olarak aynı duyguları hissetmiş olmanın mutluluğunu yaşamışımdır. Gürbüz hoca tavrın ve tarzın örneğini göstereceğim önemli isimlerden biridir. Onun eserlerinde mavi renkler, kuşlar, kediler, yıldızlar, ay, gece, merdiven, kadın erkek ilişkileri ve bir konu hakkında anlamsal zıtlıkların olduğu sembolik çağırışımlar yer alır. Bu eserlerin altyapısı Ekşioğlu’nun kendi kültürel birikimi dışında evrensel kültürdeki ortak dil birliğini yakalamasıyla gösterdiği tavrın en güzel örneğidir. Bu örnekler ulusal veya uluslararası birçok yerde, ders kitaplarında veya sosyal platformlarda hemen hemen herkesin aşina olduğu eserlerdir. Bu doğrultuda sorunun cevabını kişisel olarak şöyle özetlemek ve cevaplamak gerekir: Üsluplar aslında daha önceden gördüğümüz bir işin üreticisinin soyadını bilmesek bile ona dair çağrışımları hatırlamamızı sağlayan kodları bize verir. Bir nevi üsluplar kimlik tespiti gibidir. Kaşından gözünden tanımak misali. Bu yüzden sanatın içinde duruşunu sergilemek isteyen her sanatçının kendine özgü üslup kazanması bir ihtiyacın göstergesidir.


Cevap 4

Salih Küçükağa / Brand Designer

Tasarımcının kendine has bir tarzı olmalıdır. NOKTA. 

Ancak şunu da eklemek lazım;  

Tasarımcı freelance bir müşteri için çalışıyorsa projenin amacı ve kullanıcı deneyimi gibi konuları göz önüne alarak kendi dokunuşunu katmalıdır. 

Geniş bir spektruma hitap eden bir tarz geliştirmek, müşteriye tek bir stili empoze etmemek adına esneklik sağlar. 

Tasarımcı freelance dışında eğer tam zamanlı olarak bir startup’da çalışıyorsa; kendi tarzını yansıtabileceği daha çok iş üretebilir ve üretmelidir de. 

Sonuç olarak; problemi herkes bir şekilde çözer ama çözerken nasıl çözüldüğüdür önemli olan. İşe dokunuş tarzınız projenin farklılaşmasını sağlamak adına da önemlidir. 

Geliştirdiğiniz görsel tarz sizi diğer tasarımcılar arasında da farklılaştırır. 

Tutarlı bir tarz geliştirmek bir tasarımcı için olmazsa olmazdır.

Tarzı olmayan tasarımcı oradan buraya savrulup durur.

Cevap 5

Yunus Ak / Graphic Designer

Sonunda soru işareti olan her cümle ile baş başa kaldığımda, zihinsel olarak yalpalıyorum. Verili bir bilginin sözsüz baş yahut sözel olarak  “aynen” diye onaylanması ve olumlanması üzerine kurduğum bu hayat “tarzı” beni bugüne kadar kazasız belasız getirebildi.

Tarzımı, bu soruya hakkaniyetle verebileceğim bir cevapta mı, yoksa -dekoratif belki de- metinde mi arayacağım konusu da elimdeki soruya eklemleyerek kendime yönelttiğim bir diğer soru.

Tarz, kendine özgü bir anlatım biçimi, meselelere ve soru dolasıyla tasarıma karşı sergilediğin bir tutumsa, kulağa ilk başta hoş gelebilir.

Fakat, önceden belirlenmiş bir kurguyla, aynilik üzerinden bir ritm mevzu bahis ise tehlike çanları çalmaya başlamış olabilir. Tınısının güzel, ritminin ise bozuk bir satıh oluşturabileceği unutulmasa iyi olabilir. 

Emin değilim!

Sürdürebilir bir anlayışın, sürdürülemez

sancılarını “her defasında yeniyi arayan” tasarımcının bünyesinde hissedebileceği olasılığı da sarsıcı olabilir. Metin boyunca olduğu/olacağı gibi emin olmak istemiyorum!

Tasarımcı, -kavuşulduğunda biten her şey gibi- 

öznesi olacağı bir sonraki arzuyu (tasarım ürününü) nihayete erdirirken, tarzı bertaraf etmek isteyebilir.

Kaygının gücü, benzer hazırlıklar hali yaratıyor olmasına zemin hazırlasa da, bunun topyekûn reddiyesi tasarımcının zihninde bitiyor.

Bütün alışkanlıkların altüst olduğu, asgari endişenin normal olduğu hallerde, beynin uyum mekanizmasının yerle yeksan olduğu durumlar ve  mutlak vazgeçişler, yinelemeden yenilenen yenileri muştulayabilir. 

Emin olduğum tek cümle bu! Sanırım…